Zaman ve mekana dair bu sıkışmanın, 19. yüzyılın sonları ile 20. yüzyılın başlarında etkin olduğunu ve bunun da mekan olarak kente ve kentlerin biçimlenişine doğrudan yansıdığını teslim etmek gerekir. Mekanın zaman içindeki tahribi en çok ekonomik düzlemde etkin olmuş, demiryolu ağının genişlemesi, telgrafın icadı, buhar makinesinin kullanımının yaygınlaşması, radyo iletişiminin gerçekleşmesi, bisikletin yaygınlığının artışı ve en çok da otomobilin bulunuşu zaman ve mekan kavramını radikal bir biçimde değiştirmiştir. 20. yüzyılın başında gelişen teknolojiler içinde toplumun örgütlenmesi ile mekanın örgütlenmesi arasındaki bağlantıya zemin hazırlayan, toplumsal yaşamdaki değişikliklerin gerçekleşmesinde en aktif rolü oynayan araç, otomobil olmuştur. Kent mekanının otomobil tarafından dönüştürülmesi ve onun beraberinde getirdiği donanımlar, 20. yüzyıl toplumsal yaşamına yeni bir biçim kazandırmıştır.
Otomobil, trenden farklı olarak demiryoluna bağımlı olmayan arazi üzerinde ilkesel olarak bağımsız hareket edebilen bir özelliğe sahiptir. Otomobilin hızlanması ile birlikte artan toz bulutları ve o zamana dek başka koşullar altında biçimlenen ve bilinen caddelerin artık yetmediği, otomobilin değerinin ancak ve ancak iyileştirilmiş bir altyapı ile birlikte geçerli olabileceği kısa zamanda anlaşılmıştır. Bu nedenle elverişli bir yol ağının kurulması, o zamandan beri sürekli olarak geliştirilen, zahmetsiz bir trafik akışı idealine yönelik modernleşmeye egemen olan projeler ortaya çıkmak zorunda kalmıştır. Kentlerin hemen tümü 20. yüzyılın zamansal akışı içerisinde yeniden ve otomobile uygun olarak yeniden planlanmışlardır. Buna bağlı olarak kırsal alan da büyük ölçüde bu başat eğilim ve değişime uygun olarak biçimlenmiştir.
Gerçekte endüstri devrimi karmaşık bir olgudur ve hiç bir yerde tek bir kez de gerçekleşmemiştir. Ülkeler arasındaki gelişmişlik farkları -tıpkı kentlerde olduğu gibi-bunun kanıtıdır. Buhar devrimi, elektrik devrimi, içten patlamalı motor devrimi ve nükleer enerji devrimi birbirlerini izlemiş ve birbirlerine eklemlenmişlerdir. Buna uygun olarak kentler 20. yüzyılda yeniden tasarlanmışlar ya da bu gelişmelere uygun olarak biçimlenmişlerdir. Modern kültür denilen bu tarzda, mekan doğrudan hareketten yada bu hareketi doğanın korunmasından ve insanların ihtiyaçlarından üstün olarak değerlendiren bir önceliklilik kararı vardır.
Kaynak: Mehmet Kartal’ın27-28 Mayıs 2005 tarihleri arasında TMMOB Makine Mühendisleri Odası IX. Otomotiv ve Yan Sanayii Sempozyumu’nda “Otomobilsiz Kent Bir Ütopya mı? Geleceğin Zorunluluğu mu?” konulu makalesinden derlenmiştir.