Yaşadığımız kentlerin, mekansal tasarımları insanı temel almayan planlamalarla yapılmış, kentlerdeki yollar, geçitler, araçların kullanımına ilişkin ergonomik tasarımlar bile araçların üretimine ve önceliğine bağlı gerçekleşmiştir.
Ülkemizde henüz gelişmemiş olan ancak batı ülkelerinde uzun yıllardır tartışılan yaya hakları ve otomobil kullanımının sınırlanması projeleri çerçevesinde, kutsal bir ritüel haline getirilen araç sahibi olma, araç kullanma-iktidar ilişkisi vb. ilişkilerin sorgulanması zamanının gelip geçmekte olduğunu göstermiştir.
Otomobilin, mekanın, zamanın ve hareketin toplumsal kullanımları ile anlamları üzerinde derin politik yükler vardır. Otomobil merkezli ulaşım ile bu ulaşım biçiminden yararlanma konusunda yurttaşlar arasında meydana gelen ayrımlar da açıklıkla görülebilir. Otomobil merkezli ulaşım politikasının, yoksulların, yaşlıların, çocukların, kadınların ve fiziksel-zihinsel engellilerin çıkarlarını gözetmediği reddedilmez bir gerçektir. Ulaşım alt yapılarının kurulma aşamalarında toplumsal ihtiyaçlar, enerjinin verimli kullanımı, ortaya çıkacak kirliliğin azaltılması, ulaşımın, yoksullar, yaşlılar, kadınlar, çocuklar ve engellilerin lehine demokratikleştirilmesi vb. öncelikler genellikle tercih dışı bırakılmıştır.
Öte yandan yapılan hemen tüm karşılaştırmalarda otomobile dayalı ulaşımın gerçekte olduğunun aksine hep ucuz olduğu düşüncesi a priori olarak kabul edilmektedir. Otomobil merkezli ulaşımın maliyetinin hesaplanmasında, kamu desteği ile bakımı sağlanan alt yapının, karayolları ve güvenlik (polis vb.) bölüm harcamaları ile sürücülerin yaptıkları harcamaların ayrı ayrı ve özelmiş gibi hesaplanmasından kaynaklanan bir yöntemle azaltılması yöntemi sık biçimde kullanılır. Demiryolu ile bir karşılaştırma yapıldığında, vagon, istasyon, köprü, tünel, geçit, personelden oluşan ayrımlar tek ve bütün bir yapıymış gibi maliyet hesaplamalarına dahil edilir. Bu noktada bir de otomobillerin gizli maliyetleri olan sübvansiyonlardan söz etmek gerekir. Bu aynı zamanda gözden en uzak ve üzerinde durulmayan hesaplamalara dahil edilmeyen maliyettir. Otomobil kirliliği ve trafik kazalarının kamu sağlığı üzerinde yarattığı toplumsal etkiler, motorlu araçların çalışırken o0luşturduğu masraflar, hava ve ses kirliliği, asfalt döşeme-onarım ve kaldırım düzenleme masrafları, titreşim kaynaklı bozukluklar, trafik tıkanıklıkları ve trafik kazaları, otomobil merkezli ulaşım sistemine dahil edilemeyen yada dahil edilmekten sürekli imtina edilen kalemlerdir. Bunları ve bunların insan sağlığı üzerinde yarattığı etkilere dayalı ödediğimiz bedel hiç dikkate alınmaz.
Otomobil merkezli ulaşımın güçlü ve sarsılmaz gibi görülen hegemonyasına karşın, enerji krizi ve çevre kirliliğine bağlı global krizin giderek bu hegemonyayı parçalayıcı etkisi artmaktadır. Otomobil sayısındaki artışa doğrudan bağlı olan emisyon artışı, tüm teknik ilerleme ve kazanımlara karşın artışı önlenemeyen önemli bir unsur olarak insan yaşamını tehdit etmektedir. Otoyolların yakınlarında yer alan flora ve fauna üzerine yapılan araştırmalarda otoyollardan kaynaklanan lastik tozlarının ekolojik çevrimi tehdit ettiği bilinmektedir. Ne kadar iyi planlanırsa planlansın hem kentsel yollarda hem de otoyollarda yaşanan trafik sıkışıklığı ve duraklamalar ile ilgili maliyetler kendisini insan sağlığını tehdit edici yönde iyice hissettirmektedir. Fosil kaynaklı yakıtların kullanımı ile ilgili sorunlar ise neredeyse yirmi yıldır üzerinde yoğun araştırmalar yapıldığı halde henüz ikame edilemeyen ve uğruna ciddi savaşlar yapılan bir yerde durmaktadır.
Kaynak: Mehmet Kartal’ın27-28 Mayıs 2005 tarihleri arasında TMMOB Makine Mühendisleri Odası IX. Otomotiv ve Yan Sanayii Sempozyumu’nda “Otomobilsiz Kent Bir Ütopya mı? Geleceğin Zorunluluğu mu?” konulu makalesinden derlenmiştir.