Kendinizi Hapsetmeyin

–          Anne bakar mısın?

–          Bir dakika kızım. Burası çok önemli, gelemem şimdi.

–          Baba, sana bir şey söyleyeceğim.

–          Dur oğlum, şimdi sırası değil. Bak gol pozisyonunu kaçırdım senin yüzünden.

–          Kızım, yanıma gelir misin?

–          Aman anne, tam evlenme teklifi yapacaktı kıza.

–          Oğlum, senin dersin yok mu?

–          Birazdan yapacağım baba. Dizinin bitmesine az kaldı.

Kendi kendimizi hapsediyoruz. Bugün ekran karşısına kilitlenmeyen var mıdır? Herkesin ilgiyle izlediği bir dizi, eğlence programı, belgesel, spor programı mutlaka vardır. Bu esnada “kimse başka bir şeyle ilgilenmez”, “telefonlara bakmaz”, “muhabbet etmez”, “dünya yansa umurunda olmaz” durumdadır. Misafir misafiri sevmez, ev sahibi hiçbirini sevmez misali gelen misafirin bile yüzüne bakılmaz.

Bir gün uyandığımızı ve tüm özel televizyon kanallarının kapandığını, sadece içinde birkaç tane dizi seçeneğinin olduğunu ve bunların içerisinden bir seçim hakkınızın olduğunu, seçiminizi yaptıktan sonra bir daha farklı bir dizi ile değiştiremeyeceğiniz tek bir kanal olduğunu düşünün.

Bu seçtiğiniz kanalı 30 yıl boyunca izlemek durumundasınız. Başrolde bir muhasebe elemanı var. Bu muhasebeci her sabah 07.00’de uyanıyor, üzerini giyiyor ve evden çıkıyor. Otobüse biniyor ve hiç kimse ile konuşmadan iş yerine varıyor.

Bütün gün bilgisayar ekranı önünde rutin işlemlerini yapıyor.

Öğle yemeğini her gün aynı arkadaşı ile yiyor.

Akşam iş çıkışı sadece kuru bir “iyi akşamlar” dileyip işyerinden ayrılıyor. Otobüse biniyor ve yine kimse ile konuşmadan eve varıyor.

Akşam yemeğini yiyip bir bardak çayını aldıktan sonra televizyon karşısına geçiyor. Dizinin sonlarına doğru gözleri kapanmak üzere olsa da “ha gayret birazdan dizi bitecek, dayan kızım” diyor içinden.

Ve nihayet uyku vakti…

Bu 30 yıl boyunca böyle devam edip duruyor.

Bu diziyi ne kadar seyredebilirsiniz? Hiç heyecan verici değil, değil mi? Çok kanallı televizyon döneminde fazla reyting yapmaz, hatta reklam bile almaz…

Muhtemelen 3. günden sonra kimse seyretmeyecektir. Oysaki bu hayatı 30 yıl boyunca yaşayan var. Sadece muhasebeci değil, avukatı, doktoru, öğretmeni, mühendisi, kasabı, bakkalı, marangozu ve daha nice insanlar bu şekilde (hayatında hiçbir heyecan veya enteresan bir olay olmadan) günler, haftalar ve yıllarca yaşayabiliyor.

–          Peki, yaşadığı hayattan zevk alıyor mu?

–          Tabi ki de hayır.

–          Öyleyse neden bu diziyi izlemeye devam ediyor?

–          Korkuları yüzünden.

–          Neden korkuyor ki?

–          İşini kaybetmekten.

–          Daha iyi imkânlarda bir iş bulamaz mı?

–          Bulabilir.

–          Öyleye neden devam ediyor?

–          Aynı işi yaptıktan sonra farklı bir iş yerinde çalışmasının anlamı yok.

–          İşini değiştirsin.

–          Bu yaştan sonra neyi değiştirecek? Yeniden çırak olarak başlamak koyar adama…

–          İyi de, 30 yıl boyunca sevmediği bir işi yapmak yerine yeniden başlasa olmaz mı?

–          Olur, tabi ama korkularını yenmesi lazım.

–          Nedir bu korkular?

–          Mesela bazıları “eğer çalışmazsam nasıl geçineceğim” bahanesinin ardına sığınır. “Bu kadar işsiz dururken beni kim işe alır?” diye korkar. Bu yaştan sonra yeni bir şey öğrenememekten, yeni iş arkadaşları ile anlaşamamaktan, daha yeni ve zorlu görevlerden, yeni patron veya müdürlerden dem vurarak kendine korku duvarları örerler. Üff! Onu kim yapacak, bu nasıl olacak v.b. birçok bahaneleri vardır.

İşte bu korkular nedeniyle insanlar yeni bir yol çizmek yerine –yıllarca- kendilerini istemedikleri bir hayatın içerisine hapsederek yaşamaktadırlar. İç sesler insanı hapseder. Bazen dışarıdan da aynı telkinler gelir;

–          Bırak, otur oturduğun yerde.

Korkularımızda pazarlamacıların da etkileri vardır. Örneğin X marka temizlik malzemesi kullanmadığınız zaman mikropların gelerek sizi yutacağını sanırsınız.

Kendinizi korkularınızın içerisine hapis etmeyin. Farklı bir şeyler yapın.

Kara kedi gördüğünüzde kaçmayın. Onu kucaklayın ve sevin hatta evsiz ise evinize alın, ona bir yuva verin.

Her gün sağ ayağınızı atarak evden dışarı çıkmayın, arabanızı hep aynı yere park etmeyin.

Hep aynı restaurantta hep aynı masada yemek yemeyin, evde hep aynı koltuğa aynı şekilde oturmayın.

Hep aynı içeceği içmeyin, yeni bir şeyler deneyin.

Hiç yeni karışımlar denmediniz mi? Mesela salataya limon yerine mandalina suyu sıktınız mı?

En son ne zaman sırf martılara simit atmak için vapura bindiniz? Hangi sokak hayvanını beslemek için yanınıza yiyecek bir şeyler alarak evden dışarı çıktınız?

Unutmayın! Korkular hapseder, hayaller uçurur…

Hayatınız sizin elinizde. Her zaman hayallerinizin peşinden koşun. En güzelini yaşamak varken hayatınızı hapishaneye çevirmeyin!

 

 

H. Hüseyin YAYLA

Hüseyin Yayla Kimdir?

Bunlar da hoşunuza gidebilir...

5 Cevaplar

  1. Gökhan dedi ki:

    Benim çevremde o kadar çok var ki bu insanlardan… Yine keyifle okudum, yine çevremde olan birçok şeyi fark ettim. kaleminize sağlık…

  2. Hakan dedi ki:

    Bu yazı üzerine o kadar çok konuşulabilir ki, hatta roman bile yazılabilir, yine harika bir konu çıkartmışsınız.

  3. Elif dedi ki:

    Ne kadar da içine gömülmüşüz hayatın, kendimiz için ne kadar kötü bir senaryo yazmışız ve hatta oynuyoruz ki, hatta hiç sıkılmadan yıllarca seyrediyormuşuz. Kendimize bu kötülüğü nasıl yapmışız diye düşündüren bir yazı. Aklına, yüreğine, kalemine sağlık.

  4. Sona Küçükyan dedi ki:

    30 yılın sonunda ben bu uçuşu yapabildim.
    Ancak bünye formatlanmış bir kez. hala alçaktan uçuyorum.
    Dizinin sonunu beklemeden herkesin uçuş şansı olmasını diliyorum.

  5. Gülseren dedi ki:

    Genç nüfuslu az gelişmiş ülkelerde kader böyle…temel ihtiyaçları gidermek için para lazım.. işsizlik söz konusu olunca istemese de hayallerinde uzaklaşmak zorunda kalıyor…Haklısınız.”martılara simit atmak için vapura binme” gibi küçük mutluluklara da hayatımızda yer vermeyi ihmal etmeyelim..
    Kaleminize sağlık

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir