Muhabbetin Böylesi

Osman ve otomotiv sektöründen 3-5 arkadaşı, o gün akşam yemeğinde bir araya gelmişlerdi. Maksat, akşam yemeği ile birlikte biraz muhabbet etmek biraz da kafayı boşaltmaktı. Ne de olsa stresli ve riski büyük bir iş kolunda çalışıyorlardı.

Genelde bu tip akşam yemeği organizasyonlarını Türk takımlarının Avrupa kupası maçları olduğunda yapıyorlardı. O akşam da Galatasaray’ın Avrupa kupası maçı vardı. Gerçi aralarında Fenerbahçeli ve Beşiktaşlı arkadaşları da vardı ama o akşam hepsi Galatasaraylıydı.

***

Maça 2 saatten fazla zaman vardı. Yemekler yeniyor, kadehler kalkıyordu. Bu arada muhabbet de koyulaşmıştı. Eee tabi masanın başındakiler otomotivci olunca haliyle konu da otomotiv ve arabalar olacaktı, bu kaçınılmazdı. Genel olarak aralarında “Şu arabayı kaça aldın?”, “ Kaça sattın?” gibi muhabbetler geçse de Osman arkadaşlarından birinin anlattığı hikâyeye kulak kesilmişti. Gözlerini hiç ayırmadan can kulağı ile arkadaşını dinliyordu. Hikâye şöyle başlıyordu:

–           Bir gün dükkânda tek başıma oturuyordum. Derken içeriye 2 kişi girdi ve araçlarını satmak istediklerini söylediler. Araç, 1996 model Toyota Corolla’ydı. Biliyorsunuz, normalde değerli, kaçırılmayacak bir araçtır. Araca baktım ama beğenmedim. Çok hasarlı bir araçtı, alamayacağımı söyledim, gittiler. Aradan 2 gün geçmemişti ki ben dükkânda yokken adamlar yine gelmişler. Bu sefer dükkânda yalnız patron vardı. Patron, elinde araç olmadığı ve fiyatı da cazip olduğu için aracı almış. Aracın sahibini görmemiş, aracı getiren kişi farklı ama elinde temiz kâğıdı ve satış vekâleti varmış. Görünürde sorun yok. Tabii ki bu olay noter satışları ucuzlamadan önce ve satın alma vergileri varken gerçekleşmişti.

Arkadaşı durakladı, içeceğinden bir yudum aldı ve devam etti:

–          Neyse, aradan 2-3 ay kadar bir süre geçti, bu süreçte araba satılmadı. İşin aslı, araçta çok fazla değişen boya olduğu için kimse beğenmiyordu. Patron Cuma akşamından yazlığına gidecekti. Her gittiğinde yaklaşık 1 ay kadar kalır. Giderken bana “Ne yaparsan yap bu arabayı sat, kurtulalım bundan!..” dedi. İsmet de yanımda, o da duyuyor bütün bunları. İsmet, patronun yeğenidir. Boş zamanlarında dükkâna takılır. Patron onu sever ve kollar, çoğu zaman da benim yerime onun sözünü daha çok dinler.

Arkadaşı bir iç çeker ve devam eder:

–          Bir sonraki Perşembe günü saat 16:00’da dükkâna müşteriler gelmiş ve araca bakmışlar. Dükkânda İsmet yalnız olduğu için müşterilerle o ilgilenmiş. Pazarlık aşamasında 2.250 TL nakit, 10.000 TL çek teklif etmişler. İsmet,  adamın konuşmasını çok fazla beğenmese de günlük çek olduğu ve satışı çekin tahsilâtından sonra yapacağımız için kabul etmiş. Bu arada saat 17:00 olmuş, hem noter hem de banka kapanmış. Müşteri aracı teslim almak istese de İsmet önce itiraz etmiş, sonra aracın devrini vermediğine güvenerek aracı teslim etmiş.

Osman hiç nefes almadan arkadaşını dinliyordu, zira hikâye giderek enteresan bir hal almaya başlamıştı. Arkadaşı saatine bakar, maçın başlamasına az bir süre vardır, içeceğinden bir yudum sonra bir yudum daha alır ve devam eder:

–          Müşteri ismet’e Erenköy’de oturduğunu ve Libadiye Caddesi’nde büyük bir dükkânda bay-bayan kuaförü olarak çalıştığını beyan etmiş. İsmet de ertesi gün çekin çalıntı olduğunu öğrenince doğru müşterinin dükkânına gitmiş. Ortada dükkân var, içi boş. Dükkân aynı kişi tarafından tutulmuş, kaparo olarak senet verilmiş. İsmet hemen telefona sarılıyor ve müşteriyi arıyor. Müşteri telefonu cevaplıyor, çekin çalıntı olduğunu duyunca “Git, gerekli işlemleri başlat.” diyor ve telefonu kapatıyor. Daha sonra telefonlar bir daha cevap vermiyor.

Osman hayretini gizleyemiyor:

–          Vay be, muhabbete bak!..

***

Bu arada da maç başlıyor. Artık nefesler tutulmuş, gözler ekrana kilitlenmiş durumda. Heyecan dorukta, takımımıza güveniyoruz…

Bundan sonrasını ben hızlıca size aktarmaya çalışayım. İşin içerisinde nitelikli bir dolandırıcılık olduğu gün gibi aşikâr. Bizimkiler karakola suç duyurusunda bulunmak için gittiklerinde görevliler vekâlet üzerindeki telefon numarasından araç sahibi bayanı arıyorlar ve karakola davet ediyorlar. Bayan önce Bursa’da olduğunu beyan ediyor. Bunun üzerine oradaki en yakın karakola gitmesi söyleniyor, “Tamam.” diyor ama daha sonra oraya da gitmediği öğreniliyor. Karakol, bizimkileri İlçe Savcılığına yönlendiriyor. Gidiyorlar gitmesine ama sonuç uzayacağa benziyor. Prosedürü beklerlerse geç kalacaklarını düşünen “bizim ahbap çavuşlar” bunun üzerine yanlarına bir arkadaşlarını da alarak 3 kişilik ekip oluyorlar. Bir umut ışığı, belki araç pazara satışa çıkar da rastlarız diye araç pazarlarını dolaşıyorlar ve nihayet aracı Açık Oto Pazarı’nda görüyorlar. Hemen en yakın karakola gidip durumu bildiriyorlar. Hırsızlık masası ekipleri geliyor ve aracı karakola alıyorlar. İlk ifade semt karakolunda verildiği için araç oraya sevk ediliyor.

Durum artık daha da netlik kazanmaya başlıyor. Aracı satmak için pazara çıkaran galerinin de dolandırıldığı ve suçsuz olduğu ortaya çıkıyor. Aracı çek ile alan kişiler -aracın sahibini de yanlarına alarak- karşıda başka bir galericiye satıyorlar. Bu galeriye de yine düzenlenmiş bir sürü evrak vererek güven oluşturuyorlar ve parayı alıp gidiyorlar. Olay anlaşıldıktan sonra araç yediemin olarak karakola bırakılıyor. Sonrası bizimkiler için hüsran tabii ki… İlerleyen günlerde karşıdaki galericiler avukatları ile gelerek aracın yediemin olarak kendilerine verilmesini talep ediyorlar, kabul görüyor ve aracı alıp gidiyorlar. Aracın satışını (suç olmasına rağmen) yapıp başkasına satış yapılıyor. Bizimkiler çaresiz, ağlamaklı bir şekilde savcıya gidip şikâyet ediyorlar.  Savcı da insan nihayetinde, çıkışıyor bunlara…

–          En başından niye böyle bir satış yapıyorsunuz, diyor.

Yapacak bir şey yok, prosedürlere uyulacak, bizimkiler de kös kös geri dönüyorlar. En başından beri bir avukat tutmadıkları ve kanunları çok iyi bilmediklerinden, olayı çok fazla takip edemiyorlar. Dava hala devam ediyor ama muhtemelen zaman aşımından kapanacak. Şu anda araç sahibi ve aradaki tüm kişiler halen aranıyor.

Karşıdaki galeriye gelince; onlar prosedürü iyi etüt ettikleri için fazla zarar görmüyorlar, yediemin olarak aracı sattığı için küçük bir para cezası ödeyerek işten sıyrılıyor.

***

Nihayet maç bitiyor, Osman ve arkadaşları birbirlerine sarılıp kucaklaşıyorlar.

Galatasaray bu maçı da alarak Türk halkına yine büyük bir sevinç ve gurur yaşatıyor.

Teşekkürler Cim bom…

Teşekkürler, göğsümüzü gururla kabartan herkese…

H. Hüseyin YAYLA

Hüseyin Yayla Kimdir?

Bunlar da hoşunuza gidebilir...

6 Cevaplar

  1. Gülseren dedi ki:

    Kanunları bilmediğimiz aşikar ama ne zaman hangi gecede ne değişiyor takip etmekte zor… :)

  2. Gökhan dedi ki:

    Ticarette güven kimseye güven kalmadı.Eskiden el sıkışmak yetermiş…Artık ticarette insanların birbirine güvenmesi zor anlaşılan…

  3. Hakan dedi ki:

    Hırsıza kilit dayanmaz, siz ne kadar önlem alırsanız alın, minareyi çalan da kılıfı hazırlamıştır yani…

  4. Sibel dedi ki:

    Sonuç; uyanık olacaksın ve işini kuralına göre oynayacaksın, oyunda saf dışı kalmayacaksın…..Osman’ in hikayelerini sabırsızlıkla bekliyorum ;)

  5. Gülşen dedi ki:

    Osmanda hikaye bitmiyorrrr anlaşılann devamını bekliyorumm

  6. Tuğba Oksal dedi ki:

    Bu haftaki yazı Polisiye film tadındaydı :) Kalemine sağlık…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir