Felaket Tellallığı

İşyerinde olumsuzluklar genelde bir çalışanla başlar ve kısa zamanda etkileri tüm çalışanlarda hissedilir. [1]
 
Bülteni karıştırırken, “İşyerinde coşkuyla olumsuzlukların üstesinden gelmek” başlığı dikkatimi çekmişti. Yazının devamı moral ve performansları inişe geçen çalışanların diğer çalışanları da olumsuz yönde etkilemesi üzerine bir takım söylemler içeriyordu. 
Gözlerimi kapadım ve nasıl olabileceğini düşündüm. Aklımdan geçen kareler söylemlerin doğruluğuna parmak basıyordu. Haklıydı, genelde işyerinde mutsuz olan personeller sürekli olarak şikâyetlerini kendilerine en yakın gördükleri arkadaşlarına aktarırlar. Bir müddet sonra onu dinleyen ve haklı olduğuna inanan arkadaşının performansında da düşüş gözlemlenir.
Ben genelde olumsuzlukları konuşmamaktan yanayım. Öncelikle kendimi işime verir, yakın hedeflerimi gerçekleştirerek motivasyonumu üst düzeyde tutmaya çalışırım. Olumsuzlukları unutmam, ama konuşulacak zamanın gelmesini beklerim. Bu arada da işimi en iyi şekilde yapmaya çalışırım. Elimdeki işi başarmanın; önümdeki sorunları daha kolay geçmek yolunda bana ayrı bir güç verdiğine inanırım. Motivasyonu düşen ve sürekli işyeri hakkındaki olumsuzlukları konuşan arkadaşlarıma da şu tavsiyede bulunurum; “ Eğer ki burada çalışmaya devam edeceksen, olumsuzlukları konuşmak yerine olumlu yönlerinden bakmaya çalış. Bu senin verimliliğini ve performansını artıracaktır. Sonrasında işlerin yoluna girdiğini göreceksin.” 
Peki, hiç mi konuşmayacağız? 
Tabi ki de olumsuzlukları konuşmak lazım ama bu konuşmalar iki kişi arasında ve sağda solda, ayaküstü konuşulacak şeyler değildir. Şirketlerin toplantı kültürü olmalı ve bu toplantıdaki tüm katılımcılar düşüncelerini hiç sakınmadan olduğu gibi söyleyebilmelidir. Bu, toplantıyı yöneten kişinin sağlayacağı sevgi, saygı, güven ve anlayış duyarak kurulan demokratik bir ortama bağlıdır. İyi bir yönetici bu ortamı sağlayabilmelidir. 
***
Diyelim ki sizin işyerinizde personelleriniz kendi aralarında konuşuyorlar. Hiçbir şeyin yolunda gitmediği, sosyal hakların zayıf olduğu, ücretlerin düşük olduğu, terfilerin haksız yapıldığı v.b. söylentiler dolaşıp duruyor. Bu durumda ne yaparsınız?
***
Yazının devamında çalışanların performansının ve verimliliğinin arttırılması için coşkunun ve pozitif tutumların yayılması gerekir diyordu.
İşyerinde coşkuyla olumsuzlukların üstesinden gelebilmek için;
Engelleri fırsata çevirin
Olumsuz düşüncelerinizi olumluya çevirin
Güvene dayalı ilişkiler kurun
Düşüncenizle insanları kazanın 
Aynı düşüncede olmadığınızı uygun bir dille belirtin
İyi, güzel, hoşta; ok yaydan çıktıktan veya söz ağızdan çıktıktan sonra geri alması zor olur diye de bizim atasözlerimiz vardır. Çok da doğrudur. Asıl olan, olayların bu noktalara gelmesini engelleyecek zeminleri hazırlamak, işi başından sıkı tutmak gereklidir. Aksi durumda, olumsuzluklara zemin hazırlarsanız işin sonunu toparlamakta zorlanabilirsiniz.
Tüm bunlar bana şu hikâyeyi anımsattı;
Günlerden bir gün şeytanın yolu bir köye düşmüş. Keyfi yerinde olan şeytan sırtını bir ağaca dayamış ve buzağısı kazığa bağlı olan ineğini sağan genç bir kadını uzaktan izlemiş. Şeytan kadını epeyce izledikten sonra yerinden kalkıp kazığa bağlı buzağının ipini biraz gevşetmiş. Buzağı bu az ötede annesinin sütünün kovaya sağılmasını aç karnına izlemeye daha fazla dayanamamış debelenmiş ve boynundaki ip çözülmüş. Koşarak annesini emmeye giden buzağı süt kovasını devirmiş. Sağdığı süt ziyan olunca sinirlenen genç kadın eline geçirdiği odunu buzağıya vurunca yavru yere yığılmış. Yavrusuna saldırılan inek kayıtsız kalamayıp bir tekmede kadını yere serip öldürmüş. Uzaktan geçmekte olan kadının kayın pederi, ineğin ´gelinini öldürdüğünü görüp ineği tüfekle vurmuş. Silah sesini duyan koca, karısını yerde cansız yatar babasını da elinde tüfekle görünce silahını çekip babasını öldürmüş. Kısa bir süre sonra gerçeği öğrenen genç adam, bu kadar acıya dayanamayıp intihar etmiş. Bütün bu olayları bir kenardan izleyen şeytan; ”Bu felaketi de bana yüklerler, buzağının ipini gevşetmekten başka ben ne yaptım şimdi” demiş.
 
İşin özeti; personellerinize kulak verin. Onların sıkıntılarını küçük- büyük ayırt etmeden – duruma en uygun yöntemlerle – gidermeye çalışın. Aksi takdirde felakete davetiye çıkarmış olursunuz.
 
[1]Dale Carnegie Türkiye Ağustos e-bülten 

H. Hüseyin YAYLA

Hüseyin Yayla Kimdir?

Bunlar da hoşunuza gidebilir...

10 Cevaplar

  1. Gülseren dedi ki:

    toplantılarda patronlar gerçeği duymak istemezler…yapıcı olsun diye fikir beyan edersin, kendini kapıya en yakın kişi olarak bulursun..!
    sevgiler

  2. Gökhan dedi ki:

    Personel hep konuşur, ya vercen parayı susturcan ya da kovucan

  3. Hakan dedi ki:

    Gökhan bey, o sizin dediğiniz patron mantığı, oysa her şey para demek değil, huzur da önemli

  4. Gökhan dedi ki:

    Para var, huzur var kardeşim

  5. Elif dedi ki:

    Para kadar, sosyal haklar da önemli, yol, yemek, hafta sonu tatilleri, yıllık tatiller, özel ve idari izinler, hastalık, eş ve çocuk durumları v.b.

  6. İbrahim dedi ki:

    Ben çocuğumu okutabilmek için yıllarca çaba göstereyim, tam üniversite mezunu oldu diye sevinirken gitsin 800 – 1.000 TL maaşla haftada 7 gün 12 saat eşek gibi çalışsın, olacak şey değil, ucuz iş gücü de bir yere kadar, bu iş toplantılarla olacak şey değil, devletin bu işe el atması lazım

  7. Gökçe dedi ki:

    Bence hem patronlar personellerinden beklentilerini hem de personel patronlarından beklentilerini açık ve net olarak söyleyebilmelidir. Bu ilk iş görüşmesinden başlayarak tüm iş hayatı boyunca da toplantılar içerisinde rahatlıkla dile getirilmelidir.

  8. Elif dedi ki:

    Evet, patronlar işe alırken isteklerini eksik söylüyorlar ki maaş pazarlığı yapabilsinler, işe başladıktan sonra sürekli yüklemeler oluyor, çalışan da aman biraz daha sabredeyim her şey düzelir diyor, ama performansa göre artış olmayınca da ilk çare iş değişikliği oluyor, böylelikle de hem terfi şansını azaltarak oradan oraya savrulup gidiyorsunuz hem de maaş artışı veya tazminatlarınız heba oluyor

  9. Gülşen dedi ki:

    Herkes yemek yapar ama tadı, tuzu, yağı ve kıvamı farklı olur, iş dünyasında iş tanımı yapılmış ve karşılığında bir ücret belirlenmiş, oysaki iş bilenin kılıç kuşananındır, herkese aynı ücreti teklif edemezsiniz. İyi yemek istiyorsanız iyi ustanız olacak

  10. Sona Küçükyan dedi ki:

    DOĞRU SÖYLEYEN DOKUZ KÖYDEN KOVULUYOR MAALESEF!
    Kapitalist sistemde farklı bir çalışan-işveren ilişkisi söz konusu değil. “Memnun olmayan çeker gider”küstahlığı ile yüklenirse patron,ki genellikle bu böyle, arzu edilen sağlıklı iletişim kurulamaz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir