Cahil Cesareti

Bu yazıyı yazmaya son anda karar verdim.

Aslında bu hafta için farklı bir yazı hazırlamıştım ama memleketimizde yaşanan olaylar nedeniyle yazımı yayınlamama kararı almıştım. Bu kararımla ilgili açıklamamı editörümüze yazıp göndereceğim sırada birden bire aklıma (bir üstadımızdan geçen haftaki yazıma istinaden aldığım) bir öneri konusu geldi.

Tam da bu yaşanan olayların üzerine yazılması gerektiğini düşündüm ve aldım kalemi elime…

***

Geçen haftaki yazımı okuyup yorumlarını esirgemeyen dostlarımdan ve okurlarımızdan çok olumlu geri bildirimler geldi. Buradan, destek veren herkese bir kez daha çok teşekkür ediyorum. Daha önce de söyledim, bir kez daha söylemeliyim ki sizlerden gelen yorumlar “bir kelime, bir cümle” dahi olsa beni beslemektedir. Yazılarım için birer nefes, birer yaşam kaynağı olmaktadır. Bu yüzden sizlerden ricam yazılarımı yorumsuz bırakmamanızdır.

***

Bazen etrafımızda gördüğümüz ve “Hiçbir yetkinliği olmayan inanlar buraya kadar gelmeyi nasıl başarmışlar?” diye düşünmekten kendimizi alamadığımız kişiler oluyordur.

Bunlar kimi zaman bir yönetici, bir patron kimi zaman da bir devlet adamı olabiliyorlar.

İnsan bu soruyu bazen kendine bazen de çevresindekilere sorabiliyor.

–          Yahu bu adam nasıl olmuş da buralara kadar gelebilmiş?

Cevaplar şu şekilde olabilir:

  • Şansı yardım etmiş.
  • Falancı tanıdığı varmış.
  • Torpil kullanmış.
  • Çevresi çok geniş.
  • Basmış parayı gelmiş kardeşim.
  • Aslında bakma sen onun öyle göründüğüne, işini çok iyi biliyor.
  • Aslında çok zeki adam ama siz anlamıyorsunuz.

ve benzeri…

Cevaplar ne olursa olsun, bilinen bir gerçek var ki; insanların öncelikle kendisini çok iyi tanımaları, neyi ne kadar iyi yapabileceklerini veya neyi yapamayacaklarını çok iyi bilmeleri gerekiyor.

Aslında Türkiye’de buna uygun birçok laf var. -Uyar mı uymaz mı bilemem ama- ben size bir tanesini söyleyivereyim:

“ Haddini bileceksin!”

Bu söz bana çok itici gelse dahi burada kullanmak zorunda kaldım, çünkü haddini bilmezler dolaşıyor ortalıkta. Hem de üstüne üstelik prim yapıyorlar.

Siz istediğiniz kadar sistem, metot diye savunun, istediğiniz kadar okuyup araştırın, istediğiniz kadar eğitim şart diye bağırın, nafile. Birileri çıkıp geliyor ve bırakın bu saçmalıkları diyerek sizin kurmuş olduğunuz sistemi yıkıp kendi iradelerini ortaya koyuyorlar. Sonra bir bakıyorsunuz bu kişiler anlık kazançlar -ya da kazanç varmış gibi- göstererek prim yapıyorlar. Bu yanıltıcı tablo karşısında onlar alkışlanıyor, siz ise bir kenara itiliyorsunuz. Uzun vadede kazanım projelerinize kimse dönüp bakmıyor bile.

İnsanların cahil cesareti olarak bildiği ve -riskleri düşünerek hamlelerini ona göre yapanlara karşıt olarak- savunduğu bir metot daha var. Hatta güzel Türkiye’mizde buna uygun bir de laf türetilmiştir ki o da; “Akıllı düşünene kadar deli oğlunu evermiş.”…

Aklına esen istediğini yapıyor. Bu kadar kolay mı yahu? Hadi biz de yapalım…

İş dünyasına baktığınızda, kurumsal firmaları “düşünen akıllılar”, patron firmalarını ise “deli” olarak düşünebilirsiniz. Kurumsal yapı düşünmeyi, herkesin fikrini almayı, sağlıklı bir alt yapı oluşturmayı, planlama yapmayı ve uygulamaya geçmeden önce onaya sunularak karar almayı öngörmektedir. Oysa birçok patron firmalarında “Ben dedim, böyle olacak” diyerek ve anlık kararlar alınmak suretiyle bir iş yapma modeli uygulanmaktadır.

Son günlerde bazı devlet adamlarımızın da bu şekilde davrandığını görebilmekteyiz. “Ben dedim olacak!”…

Baktığınızda kimin adına üzülmeliyiz diye düşünmeden edemiyor insan ama iş dünyasında söylenen bir söz daha vardır ki o da şudur; “Zirveden düşüş daha sert olur.”…

Lafı fazla uzatmayalım ve üstadımızın önerisine gelelim. Benden ilerleyen haftalarda Dunning Sendromu hikâyesini ele almamı istemişti. Üzerine çok söylenecek şey var ama uzatmayalım, siz neresinden almak isterseniz orasından alabilirsiniz. İşte size Dunning Sendromu:

Dunning – Kruger etkisi

Dunning-Kruger etkisi ya da Dunning-Kruger sendromu, Cornell Üniversitesinin iki psikoloğu Justin Kruger ve David Dunning’in tanımladığı bir algılama eğilimidir. Bu hipotezleri ile Nobel ödülü almışlardır.

Bu hipotezde iki bilim adamı Türkçe’de “Cahil cesareti” ile benzer “Yetkin olmayan insanlar, vardıkları yanlış sonuçlar ve talihsiz seçimlerin yanlışlığını anlayabilecek kapasiteye sahip değillerdir” görüşünü savunmaktadır.

Hipotez

  1. Yetkin olmayan insanlar, becerilerine aşırı değer biçme eğilimindedirler.
  2. Yetkin olmayan insanlar, diğer insanlardaki sahici beceriyi fark edememektedirler.
  3. Yetkin olmayan insanlar, kendilerindeki yetersizliğin boyutunu görememektedirler.
  4. Eğer bu yetkin olmayan insanlar, becerilerini geliştirmek üzere eğitilirlerse geçmişteki eksikliklerini fark edip kabul etmektedirler.

Sonuç olarak; bir insan bir konu hakkında ne kadar az biliyorsa o konu hakkındaki az olan bilgisi aslında ne kadar az bilgi sahibi olduğunu fark etmesini engellediği gibi sanki konuyla ilgili her şeyi biliyormuşçasına bir özgüven kazandırmaktadır.

Destekleyen referans görüşler

“ Cehalet, genellikle bilgi sahibi olmaktan daha çok özgüvene sebep olur.” Charles Darvin

“ Dünyanın sorunu, akıllılar hep kuşku içindeyken aptalların küstahça kendilerinden emin olmalarıdır.” Bertrand Russell

Kaynak: wikipedia

H. Hüseyin YAYLA

Hüseyin Yayla Kimdir?

Bunlar da hoşunuza gidebilir...

6 Cevaplar

  1. Gökhan dedi ki:

    Bu zamanda mütevazi olmak prim yapmıyor, egoları daha yüksek olan daha fazla kazanıyor.

  2. Hakan dedi ki:

    Bilmeniz yeterli değil, gözlerine sokmalısınız. Siz susarsanız biliyormuş gibi yapanlar sizin tepenize çıkar.

  3. Sona Küçükyan dedi ki:

    “Bu alem-i fanide ne mir ü ne gedayız.
    Alalara alalanırız, pest ile pestiz.”
    Ruhi Bağdadi

    Cahil ve ukala cesurlara verilen kitlesel tepkinin özü işte bu beyitte.
    Tam doğru bir konu seçimiyle iyi ki yazmışsınız haftalık yazınızı…

  4. Gülseren dedi ki:

    Doğru sözlere ne denir?
    Sevgiler

  5. İpek Pekmezci dedi ki:

    Yazınız tam da şu an yaşadıklarımızı yansıtıyor. Cahillere bu kadar prim verilirse olacağı budur zaten. Tebrikler.

  6. Tuğba Oksal dedi ki:

    Yazı çok eğlenceli. Günümüz konularına nerede dokunacak diyordum, dokundu…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir