Bütün Çocuklar Mustafa’dır!

Bu hafta sizlerle bir hikâyeyi paylaşmak istiyorum. Hikâyeyi, Bilsem’den Müdür Yardımcımız Burak Tolun gönderdi. Hikâyeyi daha önce de okumuştum ama (çok taze bir konunun üzerine) Burak öğretmenimiz de paylaşınca ben de buradan sizlerle paylaşmak istedim.

Öncelikle Bilsem’i bilmeyenler için biraz bilgi vermek istiyorum.

Bilsem yani Bilim ve Sanat Merkezi…

Vizyonu; Hedef kitlesindeki “üstün veya özel yetenekli” öğrencilerin, bireysel yeteneklerinin farkında olmalarının ve kapasitelerini geliştirerek en üst düzeyde kullanmalarını sağlayarak onların erken dönem bilim ve sanat insanları olarak yetişmelerine olanak sağlamak,

Misyonu ise; Hedef kitlesindeki öğrenciler arasında zekâ, yaratıcılık, sanat, liderlik kapasiteleri veya özel akademik alanlarda yaşıtlarına göre yüksek düzeyde performans gösteren ve konunun uzmanları tarafından “üstün veya özel yetenekli” olduğu belirlenen öğrencilere yaşantısal bir eğitim vermek olan kurumdur.

Hepinizin anladığı gibi üstün yetenekli veya üstün zekâlı çocukların bireysel özelliklerini ve yeteneklerini keşfedip bunların üzerine yoğunlaşmış özel bir eğitimden geçirilerek bireyin “kendisinin farkına varmasını” amaçlayan bir eğitim sistemidir.

Benim ödeve karşı olduğumu bilmeyen yok gibidir. Sadece sayısal derslerde pekiştirme amaçlı örnek sorular çözülebilir. Bunun dışında çocuklara hayata dair daha fazla yaşamsal bilgiler verilmeli ve sosyal olabilme imkânı tanınmalıdır.

Aslında Bilsem’in görevini tüm eğitim kurumlarımız üstlense sorun ortadan kalkacak gibi görünüyor ama öncelikle birilerinin bunu kabullenmesi gerekir.

Eğitim konusunda buradan sizlere ders vermek niyetinde değilim ama çocuklarımızı da sadece sınavlara değil, hayata hazırlamamız gerektiğini hatırlatmak isterim.

Onlara en çok istedikleri şeyi vermemiz lazım ki o da bildiğiniz üzere Sevgi’dir.

Hikâyemiz şöyle;

Okulun ilk gününde 5. sınıfın önünde dururken öğretmen çocuklara bir yalan söyledi. Çoğu öğretmen gibi öğrencilerine baktı ve hepsini aynı derecede sevdiğini söyledi. Ancak bu imkânsızdı, çünkü ön sırada oturan ve ismi Mustafa Yılmaz olan bir erkek çocuk vardı…

Bayan Mediha bir yıl önce Mustafa’yı izlemişti ve diğer çocuklarla iyi oynamadığını, elbiselerinin kirli olduğunu ve sürekli olarak kirli dolaştığını gözlemişti. İlave olarak Mustafa tatsız olabiliyordu. Bu öyle bir noktaya geldi ki Bayan Mediha onun kâğıtlarını büyük bir kırmızı kalemle işaretlemekten, kalın çarpılar (X) yapmaktan ve kâğıdın üstüne büyük F (en düşük derece) koymaktan zevk alır oldu.

Bayan Mediha’nın okulunda, her çocuğun geçmiş kayıtlarını incelemesi gerekiyordu ve Mustafa’nın kayıtlarını en sona bıraktı. Ancak, onun hayatını gözden geçirdiğinde bir sürpriz ile karşılaştı.

Mustafa’nın birinci sınıf öğretmeni şöyle yazmıştı:

“Mustafa gülmeye hazır parlak bir çocuk. Ödevlerini derli toplu ve temiz yapıyor ve çok terbiyeli. Onun etrafta olması çok eğlenceli?”

İkinci sınıf öğretmeni şöyle yazmıştı:

“Mustafa mükemmel bir öğrenci, sınıf arkadaşları tarafından çok seviliyor ama annesinin ölümcül bir hastalığı olduğu için sıkıntı içinde ve evdeki yaşamı mücadele içinde geçiyor?”

Üçüncü sınıf öğretmeni şöyle yazmıştı:

“Mustafa’nın annesinin ölümü onun için çok zor oldu. Mustafa elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyor, ama babası ona ilgi göstermiyor ve eğer bazı adımlar atılmazsa evdeki yaşamı yakında onu etkileyecek.”

Mustafa’nın dördüncü sınıf öğretmeni şöyle yazmıştı:

“Mustafa içine kapanık ve okulda derslere çok fazla ilgi göstermiyor. Çok  fazla arkadaşı yok ve bazen sınıfta uyuyor.”

Bunları okuyunca Bayan Mediha problemi kavradı ve kendinden utandı.

Öğrencileri ona güzel kurdelelerle ve parlak kâğıtlara sarılmış hediyeleri getirdiğinde bile çok kötü hissediyordu. Mustafa’nın hediyesini alıncaya  kadar bu böyle devam etti.

Mustafa’nın hediyesi bir marketten aldığı kalın, kahverengi ambalaj kâğıdı  ile beceriksizce sarılmıştı.

Bayan Mediha onu diğer hediyelerin ortasında açmaktan acı duydu. Bayan Mediha pakette taşlarından bazıları düşmüş yapma elmas taşlı bir bilezik ve çeyreği dolu olan bir parfüm şişesini çıkarınca çocuklardan bazıları gülmeye başladı.  Ama o bileziğin ne kadar güzel olduğunu haykırdığında çocukların gülmesi kesildi. Bileziği taktı ve parfümü bileklerine sürdü. Mustafa, o gün okuldan sonra öğretmenine şunu söylemek için kaldı;

“Öğretmenim bugün aynı annem gibi kokuyordunuz.”

Çocuklar gittikten sonra, Bayan Mediha en az bir saat ağladı. O günden  sonra okuma, yazma ve aritmetik öğretmeyi bıraktı. Bunun yerine, çocukları  eğitmeye başladı. Bayan Mediha, Mustafa’ya özel ilgi gösterdi. Onunla çalışırken zihni canlanmaya başlıyor görünüyordu. Onu daha fazla teşvik  ettikçe daha hızlı karşılık veriyordu. Yılın sonuna kadar Mustafa sınıftaki en zeki çocuklardan biri oldu ve tüm çocukları aynı derecede sevdiğini söylemesine rağmen Mustafa onun gözdelerinden biri idi.

Bir sene sonra, Bayan Mediha kapısının altında Mustafa’dan bir not buldu, ona hala tüm yaşamında sahip olduğu en iyi öğretmen olduğunu söylüyordu.

Altı yıl sonra Mustafa’dan bir not daha aldı. Liseyi bitirdiğini, sınıfında  üçüncü olduğunu ve onun hala hayatındaki en iyi öğretmen olduğunu yazmıştı.

Bundan dört yıl sonra, bazı zamanlar zor geçmesine rağmen okulda kaldığını,  sebatla çalışmaya devam ettiğini ve yakında kolejden en yüksek derece ile  mezun olacağını yazan başka bir mektup aldı. Yine Bayan Mediha’nın tüm  yaşamındaki en iyi ve en favori öğretmen olduğunu yazmıştı. Sonra dört yıl  daha geçti ve başka bir mektup geldi. Bu kez fakülte diplomasını aldıktan  sonra, biraz daha ilerlemeye karar verdiğini açıklıyordu. Mektup onun hala  karşılaştığı en iyi ve en favori öğretmen olduğunu açıklıyordu. Ama simdi  ismi biraz daha uzundu.

Mektup söyle imzalanmıştı;

Prof. Dr. Mustafa Yılmaz ( Tıp Doktoru)

Öykü burada bitmiyor.

Görüyorsunuz, ortaya çıkan başka bir mektup var.

Mustafa bir kızla tanıştığını ve onunla evleneceğini söylüyordu. Babasının  birkaç hafta önce vefat ettiğini açıklıyordu ve evlenme töreninde Bayan Mediha’nın damadın annesine ayrılan yere oturup oturamayacağını soruyordu.

Şüphesiz Bayan Mediha bunu kabul etti. Ve tahmin edin ne oldu?

Taşları düşmüş olan o bileziği taktı. Dahası, Mustafa’nın annesinin süründüğü parfümden sürdü.

Birbirlerini kucakladılar ve Dr. Mustafa, Bayan Mediha’nın kulağına şöyle fısıldadı;

“Bana inandığınız için teşekkür ederim öğretmenim. Bana önemli olduğumu hissettirdiğiniz ve bir fark meydana getirebileceğimi gösterdiğiniz için çok teşekkür ederim.”

Bayan Mediha, gözlerinde yaşlarla fısıldadı, şöyle dedi;

“Mustafa, yanlış şeylere sahiptim. Bir fark meydana getirebileceğimi bana öğreten sensin. Seninle tanışıncaya dek, nasıl öğreteceğimi bilmiyordum.”

***

Birinin Hayatında Bir Fark Oluşturmaya Çalışın.​

 

 

 

H. Hüseyin YAYLA

Hüseyin Yayla Kimdir?

Bunlar da hoşunuza gidebilir...

3 Cevaplar

  1. Tuğba Oksal dedi ki:

    Müthiş bir yazı… Çok duygulandım ve anafikre sonuna kadar katılıyorum…

    Yüreğine sağlık hocam…

  2. Hakan dedi ki:

    Bu sadece okulda değil ki, iş hayatında da böyledir. Bazen bir sırtınızın sıvazlanması size neler yaptırabilir?

  3. Gülseren dedi ki:

    Bir insanın bir başkasının hayatına bir şey katabilmesi için insanın önce kendi vizyonunun olması gerekir…Annemin bir lafı var” bir insanın kendine hayrı yoksa başkasına nasıl olsun”
    Sevgiler…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir