Kendimize dair…

Ben kimim?

Neden varım?

Nereden gelip nereye gidiyorum?

Hayatın anlamı nedir?

Yaşamın son anına geldiğimde ve dönüp geriye baktığımda neler yapmış olmayı ve geride ne bırakmış olmayı isterim?

Kendimize dair sorular bunlar.

Kendimizi tanımak, yani uzun ve zorlu iç yolculuğumuzu anlamaya çalışmak. Her fırsatta okumak, öğrenmek ve bilgi birikimini belirli bir düzeye getirmek. Daha da ilerisi, iyi bir gözlemci olmak, olayları, insanları, varlıkları, kısacası etrafımızda, ülkemizde, dünyada olup bitenleri fark etmek, değerlendirmek ve fark ettirmek. Bunu yaparken Mevlana’nın pergel metaforu bağlamında “pergelin bir ayağını sabit tutarak, ikinci ayağını diğer kültürlerde gezdirmek”

***

Dünyada, özelde ülkemizde genç olmak zordur. Hele üniversiteli genç olmak daha da zordur. Bunu “Genç olmak, idealist olmaktır, kendisi kadar başkaları için de hayal kurmaktır, istemektir, çalışmaktır ve fedakarlık yapmaktır” bakış açısına ötelediğimizde durum daha da zordur. Bu öteleme aile, öğretmen ve medyadan ya da popüler kültürden bağımsız düşünülemez.

***

Çocuklar öncelikle anne-babalarını model alırlar. Onların davranış kalıplarını ve düşünce yapılarını kopya ederler. Gerçekten çocuklarımızdan idealist olmalarını bekliyorsak beklentiyi yönetecek idealin pırıltılarından onlara sunabilmeliyiz. Eğer anne-babanın peşinde koştuğu bir ideali yoksa ya da olan ideal dışını aydınlatmıyorsa, o anne-babadan yetişen çocuklarda ideal ateşi nasıl tutuşabilir ki?

***

Paralelinde ya da ötelemede ikinci bir müessese olan “öğretmen/lik/” gündeme gelir. Yapılan araştırmalarda öğretmenlerin kahir ekseriyeti göreve başladığı ilk günden bugüne mesleğine sevgisinin azaldığını hatta imkanı olsa mesleğini değiştirmek istediğini söylüyor. Yani öğretmenlerimizin mesleğine dair bağlılık/aidiyet sorunları var. Birçoğunun idealleri törpülenmiş ya da törpületilmiş. Maalesef bunun pek çok sebebi var. Burada bunu irdeleyecek değilim. Ancak gerçek olan bir şey var ki çocuklar ve gençler, anne-babalarından sonra en çok öğretmenlerini ve hocalarını görmektedir. Bu durumda gençlere ideal kazandırmanın öncelikli yolu öğretmenlere ve hocalara heyecan kazandırmaktan geçiyor.

***

Evde, okulda ve diğer ortamlarda modelleyeceği idealist insanları pek de göremeyen gençlere, aslında TV’ler, gazeteler ve internet siteleri idealist kahramanları sunarak aileden ve okuldan kaynaklanan eksiklikleri giderebilir. Ne var ki, medyada servis edilen yayınlarda, ideali olan değil de bol bol âşık olan, kavga eden kahramanlarımız var. İdeali peşinde değil de çıkarları ve hazları peşinde koşan bu yapay/üretilmiş kahramanlar gençlerimize nasıl ideal aşılayabilirler ki? Maalesef sunulan bu kahramanları modelleyen çocuklarımız ve gençlerimiz; haz ve çıkar peşinde koşuyorlar ya da koşturuluyorlar. Yine aynı medya toplum önündeki insanların ideal peşinde koşma çabalarını değil de, daha çok gündelik hayatın magazinsel yönlerini gündeme taşıyor.

Sonuç, ortada.

***

Günümüz gençliği, çağın koşullarına uyum sağlayarak yanlış yol ve yöntemlerle adeta sanal bir dünyanın içine hapsolmuş durumdadır. Hapsolunan bu dünya içinde tek yaşam kaynağı olarak varlığını hissettirmeye çalışan sosyal medya, gençlerin kendisini dahi sorgulamaya fırsat bulamayacak kadar hayatın içine buyur edilmiştir. Tabir yerindeyse kendimizi arıyoruz ancak meşgul cevabını alıyoruz!

***

Gençlik; hayatı, idealsiz ve hedefsiz yani anlamsız bir şekilde yaşıyor. Yani hayattan yoksul ve yoksun. Bu durumu tersine çevirmemiz gerekiyor. Gençler rahatsız olsalar da onlara sorgulama yaptıracak sorular sorulmalı. Aksi takdirde varacağı limanı bilmeyen yelkenli için hiçbir rüzgar elverişli olmayacaktır.

Dr. Abdullah DEMİR

1973 yılında Trabzon’da doğdu. İlk, orta ve liseyi Trabzon’da tamamladı. 1992 yılında Marmara Üniversitesi Teknik Eğitim Fakültesi Makine Eğitimi Bölümünü kazandı. 1996 yılında Otomotiv Öğretmeni olarak mezun oldu. 1999 yılında yüksek lisansını tamamladı. 1997-2000 yılları arasında Marmara Üniversitesinde Araştırma Görevlisi olarak çalıştı. 2009 yılında Kocaeli Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsünde “Fren Disklerine Uygulanan Kaplamaların Frenleme Performansına Etkisinin Deneysel İncelenmesi” konulu tez çalışmasıyla doktor oldu. Demir, İBB - İstanbul Otopark İşletmeleri (İSPARK) AŞ’de sırasıyla, Teknik İşler Şefi, İşletmeler Müdürü, Etüt Plan ve Proje Müdürü, Etüt ve Planlama Müdürü olarak çalıştı. 2011 yılında Marmara Üniversitesi Teknoloji Fakültesi Makine Mühendisliği Bölümü’nde Yardımcı Doçent olarak göreve başladı. Başta otomotiv olmak üzere, güç aktarma organları, alternatif yakıtlar, ulaşım ve otopark yönetimi alanlarında ulusal ve uluslararası dergilerde, kongre ve sempozyumlarda yayımlanmış makale çalışmaları bulunmaktadır. Ayrıca “Güç Aktarma Organları”, “Otopark Uygulamalarında Teknoloji, Çevre ve Emniyet Faktörleri”, 40 bin kelimelik “Otomotiv ve Temel Teknik Bilimler Sözlüğü”, 11 bin kelimelik “Sistem Sistem Otomotiv Teknik Terimler ve Terminolojiler Sözlüğü”, 2500 kelimelik “Otopark Endüstrisi Sözlüğü” gibi yayınları da bulunmaktadır. www.otoguncel.com web sitesinin editörlüklerini yürüten ve wushu spor dalında uluslararası hakem olan Demir, evli ve iki çocuk babasıdır.

Bunlar da hoşunuza gidebilir...

2 Cevaplar

  1. H. Hüseyin Yayla dedi ki:

    Çocukken anne ve babalar otur-kalkma-dur-yapma-kırarsın-dökersin v.b sözler söylerler, öğretmenler okulda sus,konuşma,sen ne biliyorsun v.b. sözler söylerler, büyünce konuşmak istersin arkadaşın-eşin dürter; “karışma başın belaya girer” derler. Hayatı boyunca bunları duyan bir çocuktan,gençten ne beklersiniz ki?…

  2. Lutfullah DUMAN dedi ki:

    Eskiden oturma kalkma derlerdi şimdi hiçbirşey demiyorlar.
    Eskiden ar ederdik, şimdi cesaret ediyoruz.
    Eskiden terbiyesizlik yaptık mı ikaz ederler, elimize vururlardı şimdi ise kimsenin umrunda değil.

    velhasılkelam, eğer eskisi iyi değilse yenisi berbat bu düzenin…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir