Üreticilerin bir büyük yanlışı güçlü bir motorun otomobili çok hızlı hale getirdiği düşüncesi. Kompakt bir gövdeye 180 HP’nin üstünde bir motor koyarsanız, o otomobil hızlı gidebilir belki ama hiç keyifli de olmayabilir. Keyfini bir kenara bırakın gücünü yola aktaramıyorsa, o beygirler çiftlikten kaçmış demektir. Güç gereklidir ama her şey değildir. 230 HP’lik Megane R26R’ın Nürburgring’de en iyi önden çekişli otomobil rekorunu 8 dakika 16 saniyeyle kırması buna çok iyi bir örnek. Bırakın önden çekişlileri, nice çok güçlü Porsche, BMW ve Mercedes modelleri Megane’ın arkasında kaldı. Önceki önden çekiş rekoruna sahip olan 240 HP’lik Opel Astra OPC’yi 31 saniye geçti. Şaka gibi değil mi? Megane R26R, 305 HP’lik Focus RS’le arasında 75 HP fark olmasına rağmen onu da 10 saniye geçmeyi başarmış. Peki, Renault Sport nasıl bir sihir yaptı? Bu otomobil 500 kilo mu? Fransızın 1 beygiri 1.5 beygir mi ediyor? Hayır, sadece tüm motorsporları tecrübesi ve mühendisliğini bu otomobile aktardı. Güç ile değil inanılmaz tutunması ve mevcut gücünü çok başarılı bir şekilde zemine iletebilmesiyle bu rekoru kırdı. Nürburgring’te 10’larca saniye geçtiği çok güçlü rakipleriyle, düz bir yolda karşılaşsa muhtemelen en arkada kalır, tozlarını yutardı. Ama iş virajlara geldiğinde farkını ortaya koydu. En az bir özelliği rakipleri arasında fark oluşturuyorsa, o otomobil iyidir. Tabii tasarım gibi kişiden kişiye değişen farklardan bahsetmiyorum. Dediğim gibi sınıfı, fiyatı fark etmez. Bir Lada 4×4 arazide çok iyi gidiyorsa, benim için birçok titrek SUV’dan daha başarılıdır.
Kaynak: Otomobilgazetesi.com web sitesinde yayımlanan “Sevmediğim otomobiller” yazısından derlenmiştir (Ziyaret Tarihi: 22/01/2011).