Bilim ve mühendislik nasıl bir ikili?

Bilim ve mühendislik arasındaki en basit fark yapay nesnelerin bilimi ile tabiat bilimi arasındaki farkta ortaya çıkar. Bu, klasik bilim felsefesi yaklaşımıyla da uygunluk gösterir. Yani bir bilimsel disiplinin ontolojik statüsü o bilimin kategorik çerçevesini teşkil eder.

Geleneksel teknoloji düşünüldüğünde, bu görüşe doğru olarak bakılabilir. Tabiatta hiçbir zaman tekerlek ve balta bulunmaz. Fakat bir başka bakış, karşı karşıya geldiğimiz problemleri açıklığa kavuşturur.

Geleneksel mühendislik, mekanik ve kimyasal yapay nesneleri ve bu yapay nesnelerle üretilmiş prosesleri amaçlamakla birlikte günümüzde geleneksel tarzda yapay nesnelerden söz etmenin yetersiz olduğu teknolojilerle yüz yüze gelmiş bulunmaktayız. Klonlanmış koyun bir yapay nesne midir? Veya kalp transplantasyonu yapılması ya da yapay bir kalp cihazı takılması, insanı yapay nesne mi yapar? Genlerinin mutasyona uğratılmasıyla üretilen dirençli domates veya üretilen doğal enzimler yapay bir nesne midir? Bir bilgisayara Leibnizi’nin hesap makinesinin genişletilmiş şekli olarak bakılabilir, fakat böyle bir hesap makinesiyle transform edilen enformasyon veya gelecekte olabilecek bir biyo-hesap makinesiyle transform edilecek bir bilgi, “normal” veya “zihinde yapılan” akıl yürütmeden farklı bir şey midir? Fiziksel teknolojilerden biyolojik teknolojilere dönüş, sinir ağları araştırmaları ve onun enformasyon sistemlerindeki gerçekleştirimi de dahil bilim felsefesinde, geleneksel bakıştan ayrı olarak, metateorik bir bakış gerektirmektedir.

Bilim ve yapay nesneler üzerindeki mühendislik arasındaki farka daha fazla odaklanmaya gerek olmamasının sebebi budur. Çünkü deneyler her ampirik bilimin köşe taşı sayılır. Genişletilmiş teknolojiler olmaksızın deney ve ölçüm yapılamaz, deney nesnelerini manipüle etmeyen laboratuar yoktur. Ayrıca birçok durumda bilimlerin nesneleri doğal değil insan tarafından üretilir, izotoplar veya makro moleküller ya da mono kromatik ışıkta olduğu gibi. Bütün bunlar, bilim ve mühendislik arasındaki farkı belirlemek için bize yapay nesnelerin ontolojik statüsü üzerinde değil yöntemler üzerinde yoğunlaşmamız gerektiğini ortaya koyar.

***

Bilim ve mühendislik arasındaki farkla ilgili olarak heyecan verici bir iddia, üretken yeteneğe işaret eder. Mühendis, yeni ürünler ortaya çıkarabilecek, icatlar yapabilecek kapasiteye bir başka ifadeyle mühendis üretkenliğine/zekasına sahip olması gerekir. Rönesans zamanlarında Leonardo veya Michelangelo gibi mucitlere hünerli insanın (homo faber) iyi bilinen karekterizyasyonu olarak bakıldı.

Son on yıllar boyunca ayrıntılı tasarım metodolojileri yayımlanmıştır. Bunlar, verilen bir problemin nihai tasarım çözümünü adım adım gerçekleştirecek mühendis girişim modelleri geliştirilebileceğini göstermiştir. Bu metodolojiler yol gösterici metotlara (heuristic methods) dayanır. Bu metotlar; verilen araçların en yeterli tarzda birleştirilmesi ile ilgili rasyonel kararların analizi ve verilen durumun analizi yoluyla bir çıktı olarak yönelinen amaca nasıl ulaşılabileceği konusunda bir strateji geliştirmenin mümkün olduğu ön kabulüne dayanır. Bu formel (biçimsel) girişimlerle gösterilen şey, önemli bir mühendislik yeteneği olarak yaratıcılık

söz konusu olmaksızın, normal olarak, keşfedici yöntemlerin olanaklı olduğudur.

Mühendisler, yalnız araçlarını nasıl birleştireceklerini öğrenmeleri gerekir. Bunun arkasındaki yargı, bir bilim olarak teknoloji, yarı-büyüsel veya eşsiz üretkenlik yeteneği gerektirmez. Mühendislik bilimlerini öğretmek ve öğrenmek olanaklıdır. Ancak bu yargı, mühendisliğin metodolojik bir parçası olarak üretici ilk adımları dışlamaz.

Buna ek olarak, bir bilim adamı ve bir mühendis karşılaştırılırsa üretkenlik niteliği itibariyle fark yoktur. Çünkü yeni hipotezler bulmak veya yeni teknolojik çözümler bulmak birbirinden hiç de farklı değildir. Bir mühendis için ne kadar üretkenlik yeteneği gerekiyorsa bilim adamı için de o kadar gereklidir. O halde üretkenlik, bilim ve mühendislik arasında ayırıcı bir nitelik değildir.

Kaynak: Durmuş Günay ve Halil Özer, “Mühendis ve Mühendisliğin Konumu”, “IV Ulusal Makina Mühendisliği ve Eğitimi Sempozyumu, TMMOB-Makina Mühendisleri Odası, 01-03 Kasım 2001, MMO Yayın No: E/2001/288, Sayfa 83-94, YTÜ Oditoryumu, İstanbul.

Dr. Abdullah DEMİR

1973 yılında Trabzon’da doğdu. İlk, orta ve liseyi Trabzon’da tamamladı. 1992 yılında Marmara Üniversitesi Teknik Eğitim Fakültesi Makine Eğitimi Bölümünü kazandı. 1996 yılında Otomotiv Öğretmeni olarak mezun oldu. 1999 yılında yüksek lisansını tamamladı. 1997-2000 yılları arasında Marmara Üniversitesinde Araştırma Görevlisi olarak çalıştı. 2009 yılında Kocaeli Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsünde “Fren Disklerine Uygulanan Kaplamaların Frenleme Performansına Etkisinin Deneysel İncelenmesi” konulu tez çalışmasıyla doktor oldu. Demir, İBB - İstanbul Otopark İşletmeleri (İSPARK) AŞ’de sırasıyla, Teknik İşler Şefi, İşletmeler Müdürü, Etüt Plan ve Proje Müdürü, Etüt ve Planlama Müdürü olarak çalıştı. 2011 yılında Marmara Üniversitesi Teknoloji Fakültesi Makine Mühendisliği Bölümü’nde Yardımcı Doçent olarak göreve başladı. Başta otomotiv olmak üzere, güç aktarma organları, alternatif yakıtlar, ulaşım ve otopark yönetimi alanlarında ulusal ve uluslararası dergilerde, kongre ve sempozyumlarda yayımlanmış makale çalışmaları bulunmaktadır. Ayrıca “Güç Aktarma Organları”, “Otopark Uygulamalarında Teknoloji, Çevre ve Emniyet Faktörleri”, 40 bin kelimelik “Otomotiv ve Temel Teknik Bilimler Sözlüğü”, 11 bin kelimelik “Sistem Sistem Otomotiv Teknik Terimler ve Terminolojiler Sözlüğü”, 2500 kelimelik “Otopark Endüstrisi Sözlüğü” gibi yayınları da bulunmaktadır. www.otoguncel.com web sitesinin editörlüklerini yürüten ve wushu spor dalında uluslararası hakem olan Demir, evli ve iki çocuk babasıdır.

Bunlar da hoşunuza gidebilir...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir